Susan Fiske Kimdir? (Psikoloji)

Sosyal psikoloji alanında önemli çalışmalara imza atan Susan Fiske, insan davranışlarını ve sosyal algıyı anlamada büyük katkılar sunmuş bir bilim insanıdır. Özellikle stereotipler, önyargılar ve sosyal biliş konularında yaptığı araştırmalar, bireylerin birbirlerini nasıl algıladığını ve sosyal dünyayı nasıl yapılandırdığını anlamamıza yardımcı olmuştur. Fiske’nin geliştirdiği Stereotip İçeriği Modeli, Sıcaklık-Yetkinlik Modeli ve insan dışılaştırma (dehumanization) çalışmaları, toplumsal gruplar arası ilişkileri ve bu ilişkilerin psikolojik temellerini açıklayan çığır açıcı teoriler arasında yer almaktadır. Bu yazıda, Susan Fiske’nin sosyal psikolojiye yaptığı katkıları ve geliştirdiği önemli teorileri ele alacağız.

Susan Fiske

 

Sosyal Biliş Teorisi

Sosyal biliş, insanların sosyal dünyayı nasıl algıladığı, işlediği ve hatırladığıyla ilgilenen bir alan olarak tanımlanır. Susan Fiske’nin sosyal biliş üzerine yaptığı çalışmalar, bireylerin çevrelerindeki insanları nasıl kategorize ettiğini ve bu kategorilerin bilişsel süreçleri nasıl şekillendirdiğini incelemiştir. Özellikle insanların zihinsel kestirme yollar (heuristics) kullanarak sosyal dünyayı basitleştirdiğini vurgulamıştır. Bu süreç, insanların hızlı kararlar almasını sağlarken, aynı zamanda önyargılar ve yanlış genellemeler oluşturmasına da neden olabilir.

Fiske’ye göre sosyal biliş, bireyin motivasyonları ve bağlamdan büyük ölçüde etkilenir. Yani insanlar sadece pasif bilgi işleyiciler değildir; aynı zamanda mevcut ilgilerine, ihtiyaçlarına ve sosyal bağlamlarına göre bilgiyi şekillendirirler. Örneğin, bir kişi hakkında daha fazla bilgi edinmeye güdülendiğimizde, onun hakkındaki algımız değişebilir. Bu teori, önyargılar, grup içi ve grup dışı algılar, hatta sosyal etkileşimlerin nasıl şekillendiği konusunda önemli bir çerçeve sunar.

Stereotip İçeriği Modeli (SCM)

Susan Fiske ve meslektaşları tarafından geliştirilen Stereotip İçeriği Modeli (Stereotype Content Model = SCM), insanların grupları iki temel boyutta algıladığını öne sürer: sıcaklık (warmth) ve yetkinlik (competence). Bir grup yüksek sıcaklık ve yüksek yetkinlik ile algılandığında olumlu stereotipler geliştirilirken, düşük sıcaklık ve düşük yetkinlik ile algılandığında ise olumsuz stereotipler ortaya çıkar. Örneğin, yaşlılar genellikle sıcak ama düşük yetkinlikte algılanırken, başarılı iş insanları yüksek yetkin ama düşük sıcaklıkta görülebilir.

Bu model, önyargı ve ayrımcılığın nasıl oluştuğunu anlamak için önemli bir araçtır. Fiske’ye göre, insanlar genellikle kendi grubuna sıcaklık ve yetkinlik açısından olumlu özellikler atfederken, dış grupları bu özellikler bakımından farklı konumlandırabilirler. Bu durum, grup içi kayırmacılık ve grup dışı ayrımcılık gibi sosyal psikolojide sıkça araştırılan konularla doğrudan ilişkilidir. Model, özellikle toplumsal cinsiyet, ırk ve sosyoekonomik statü gibi faktörlerin bireylerin algısını nasıl şekillendirdiğini anlamak için kullanılmıştır.

Sıcaklık-Yetkinlik Modeli

Sıcaklık-Yetkinlik Modeli, aslında Stereotip İçeriği Modeli’nin temelini oluşturan iki boyutlu çerçevedir. Fiske’ye göre, insanlar başkalarını değerlendirirken öncelikle onların sıcaklık düzeyine, ardından yetkinlik düzeyine bakarlar. Sıcaklık, bireyin dostane olup olmadığıyla ilgilidir ve güvenilirlik gibi özellikleri kapsar. Yetkinlik ise bireyin becerikli olup olmadığını gösterir. Bu iki boyut, farklı gruplar hakkındaki toplumsal yargıların nasıl şekillendiğini anlamamızı sağlar.

Bu model, sosyal psikolojide birçok araştırmaya temel oluşturmuştur. Örneğin, bir grup yüksek sıcaklık ama düşük yetkinlikte algılanıyorsa (örneğin yaşlılar), onlara karşı korumacı bir tutum sergilenebilir. Buna karşılık, bir grup düşük sıcaklık ve yüksek yetkinlikte algılanıyorsa (örneğin rekabetçi iş dünyasındaki bireyler), kıskançlık veya düşmanlık doğabilir. Bu model, sosyal ilişkilerin dinamiklerini anlamamıza yardımcı olur ve ayrımcılık ya da önyargının nasıl ortaya çıktığını açıklamak için kullanılır.

Güdümlü ve Güdümsüz Sosyal Algı (Motivated and Unmotivated Social Perception)

Fiske, bireylerin sosyal algılarının yalnızca otomatik ve bilinçsiz süreçlerle şekillenmediğini, aynı zamanda kişisel motivasyonlar tarafından da yönlendirildiğini öne sürer. Bu görüş, güdümlü (motivated) ve güdümsüz (unmotivated) sosyal algı kavramlarını içerir. Güdümlü sosyal algıda, insanlar mevcut hedeflerine ve ihtiyaçlarına uygun olarak başkaları hakkındaki bilgileri işlerler. Örneğin, bir iş görüşmesine giren bir kişi, karşısındaki insanın yetkinlik özelliklerine odaklanmaya daha eğilimlidir.

Güdümsüz sosyal algı ise bireyin belirli bir amaca hizmet etmeyen, daha otomatik ve refleksif bilgi işleme süreçlerini kapsar. Örneğin, bir kalabalığın içinde dikkatimizi çeken bir kişinin kıyafeti veya yüz ifadesi gibi unsurlar, bilinçli bir çaba harcamadan algımızda yer edinebilir. Fiske’nin bu alandaki çalışmaları, bireylerin sosyal dünyayı nasıl algıladığına dair önemli bir bakış açısı sunarak, stereotipleştirme ve önyargının nasıl ortaya çıktığını anlamamıza katkı sağlar.

İnsanlaştırma ve İnsan Dışılaştırma (Dehumanization)

Susan Fiske’nin öne sürdüğü bir diğer önemli kavram, insanların belirli sosyal grupları nasıl insanlaştırdığı veya insan dışılaştırdığıdır (dehumanization). İnsan dışılaştırma, bireylerin belirli grupları tam anlamıyla insan olarak görmemesi ve onları eksik, aşağı veya nesne gibi algılaması durumudur. Bu durum tarih boyunca savaşlar, toplumsal çatışmalar ve ayrımcılıkta önemli bir rol oynamıştır. Fiske, özellikle düşük sıcaklık ve düşük yetkinlikle algılanan grupların daha sık insan dışılaştırıldığını öne sürmüştür.

Fiske’nin araştırmaları, insan dışılaştırmanın yalnızca bilinçli düşmanlıkla sınırlı olmadığını, bazen otomatik süreçlerle gerçekleştiğini göstermektedir. Örneğin, toplumda marjinalleşmiş grupların (örneğin evsizler veya mülteciler) sıklıkla insanların zihinsel haritalarında “daha az insan” olarak temsil edildiği görülmüştür. Bu süreç, bireylerin empati kurmasını zorlaştırabilir ve ayrımcı tutumları pekiştirebilir. Fiske’nin çalışmaları, insan dışılaştırmanın psikolojik kökenlerini anlamaya yardımcı olarak, toplumsal eşitliği teşvik eden müdahalelerin geliştirilmesine katkı sağlamıştır.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir