Hazel Rose Markus, sosyal psikolojide benlik ve kültür arasındaki ilişkiyi inceleyen öncü çalışmalarıyla tanınan bir psikologdur. Özellikle bireylerin benlik algısının, içinde bulundukları kültürel bağlamdan nasıl etkilendiğini açıklayan teorileriyle psikoloji literatürüne önemli katkılarda bulunmuştur. Bağımsız ve bağımlı benlik kuramı, kültür ve benlik ilişkisi üzerine çalışmaları, ve kültürel çerçeve anahtarlama gibi kavramlarla, insanların düşünme, hissetme ve davranış biçimlerini nasıl şekillendirdiğini araştırmıştır. Bu yazıda, Markus’un geliştirdiği önemli teorileri ele alarak, onun psikolojiye yaptığı katkıları daha yakından inceleyeceğiz.

Bağımsız ve Bağımlı Benlik Kuramı
Hazel Rose Markus ve meslektaşı Shinobu Kitayama tarafından geliştirilen Bağımsız ve Bağımlı Benlik Kuramı, bireylerin benlik algısının kültürel bağlamdan nasıl etkilendiğini açıklayan önemli bir yaklaşımdır. Batı kültürlerinde yetişen bireylerin genellikle bağımsız benlik geliştirdiği, yani kendilerini özerk, bireysel ve diğerlerinden ayrı olarak tanımladığı öne sürülmüştür. Bu bireyler, kişisel hedefler, bireysel başarı ve kendini ifade etmeye daha fazla önem verir. Öte yandan, Doğu Asya gibi kolektivist kültürlerde yetişen bireylerin ise bağımlı benlik geliştirdiği, yani kendilerini başkalarıyla olan ilişkileri ve sosyal rolleri üzerinden tanımladığı ileri sürülmüştür. Bu bağlamda, bireylerin kimliklerini oluştururken sosyal uyum, grup üyeliği ve karşılıklı bağımlılık gibi unsurlar ön plana çıkar.
Bu kuram, kültürel psikoloji alanında büyük yankı uyandırmış ve bireylerin farklı kültürel ortamlarda nasıl düşündüğünü, hissettiğini ve davrandığını anlamada kritik bir çerçeve sunmuştur. Örneğin, bağımsız benlik yapısına sahip bireylerin başarıyı bireysel çaba ile ilişkilendirme eğiliminde olduğu, buna karşın bağımlı benlik yapısına sahip bireylerin ise başarıyı grup desteği ve çevresel faktörlerle daha fazla ilişkilendirdiği bulunmuştur. Ayrıca, bu kuram karar verme süreçlerinden duygusal deneyimlere kadar birçok psikolojik sürecin kültüre özgü şekillenebileceğini göstermektedir. Günümüzde sosyal psikolojide yapılan pek çok araştırma, Markus ve Kitayama’nın bu temel fikrinden hareketle bireylerin kültürel bağlamlarına bağlı olarak nasıl farklı benlik yapıları geliştirdiğini incelemeye devam etmektedir.
Kültür ve Benlik Teorisi
Kültür ve Benlik Teorisi, bireylerin benlik anlayışlarının yalnızca içsel psikolojik süreçlerden değil, aynı zamanda içinde bulundukları kültürel ortamdan etkilendiğini öne sürer. Markus, kültürün insan psikolojisi üzerindeki etkisini vurgulayarak, bireylerin kimliklerini şekillendirme biçimlerinin kültürel değerler, normlar ve sosyal yapı ile derinden bağlantılı olduğunu savunur. Bu teoriye göre, benlik statik bir yapı değildir; aksine, içinde bulunulan kültürel bağlamın sunduğu sosyal roller, beklentiler ve pratiklerle sürekli olarak şekillenen dinamik bir yapıdır. Örneğin, bireyselcilik vurgusunun yüksek olduğu toplumlarda insanlar kendilerini özgünlükleri, kişisel başarıları ve bireysel farklılıkları üzerinden tanımlarken, kolektivist toplumlarda benlik daha çok grup üyeliği, sosyal uyum ve kişilerarası ilişkiler çerçevesinde anlam kazanır.
Bu teori, psikolojik süreçlerin kültürel farklılıklarını anlamada önemli bir çerçeve sunarak, psikoloji alanında evrenselci yaklaşımların sorgulanmasına yol açmıştır. Örneğin, Batı kültürlerinde yaygın olan benlik gelişimi modelleri, uzun yıllar boyunca psikolojide genel geçer kabul edilmiş, ancak Markus’un çalışmaları kültüre özgü farklılıkları ön plana çıkararak bu algıyı değiştirmiştir. Günümüzde, kültürlerarası psikoloji alanında yapılan araştırmalar, Markus’un ortaya koyduğu bu fikirleri test ederek, insanların bilişsel süreçlerinden duygusal tepkilerine kadar birçok psikolojik değişkenin kültürel bağlamdan nasıl etkilendiğini ortaya koymaya devam etmektedir.
Kültürel Çerçeve Anahtarlama (Cultural Frame Switching)
Kültürel Çerçeve Anahtarlama, çift kültürlü veya çok kültürlü bireylerin, içinde bulundukları sosyal bağlama bağlı olarak farklı kültürel düşünme ve davranış kalıpları arasında geçiş yapabildiğini ifade eden bir kavramdır. Markus ve diğer kültürel psikologlar, bireylerin birden fazla kültüre maruz kaldığında, bu kültürel sistemlerden öğrendikleri düşünce kalıplarını esnek bir şekilde kullanabildiğini göstermiştir. Örneğin, hem Batı hem de Doğu kültürlerinde büyüyen bireyler, bir bağlamda bağımsız benlik anlayışına göre hareket ederken, başka bir bağlamda bağımlı benlik anlayışını benimseyebilir. Bu geçiş, sosyal ipuçları, dil kullanımı ve çevresel faktörler tarafından tetiklenebilir.
Araştırmalar, dil değiştirmenin bile kültürel çerçeve anahtarlamayı etkileyebileceğini göstermektedir. Örneğin, İngilizce konuşurken daha bireyci ve özerk yanıtlar veren bir kişi, aynı sorulara ana dili olan Çincede yanıt verdiğinde daha grup odaklı ve kolektivist yanıtlar verebilir. Bu bulgu, kültürlerin sadece bireylerin kimliklerini şekillendirmekle kalmayıp, aynı zamanda bu kimliğin hangi bağlamda nasıl ortaya çıktığını da belirlediğini göstermektedir. Kültürel çerçeve anahtarlama, günümüzde göçmenler, çok kültürlü bireyler ve küreselleşen dünyada artan kültürlerarası etkileşimler bağlamında oldukça önemli bir kavram olarak kabul edilmektedir.
Kendilik Rehberleri (Self-Guides) ve Düzenleyici Odak Teorisiyle İlişkisi
Markus’un benlik üzerine yaptığı çalışmalar, kendilik rehberleri (self-guides) kavramıyla da ilişkilidir. Kendilik rehberleri, bireylerin ideal benlikleri (olmak istedikleri kişi) ve zorunlu benlikleri (olmaları gerektiğini düşündükleri kişi) arasındaki farkları içerir. Kültürel bağlam, bireylerin bu kendilik rehberlerini nasıl geliştirdiğini ve hangi alanlara odaklandığını şekillendirebilir. Örneğin, bireyci kültürlerde yetişen insanlar, kişisel başarıya dayalı bir ideal benlik geliştirirken, kolektivist kültürlerde büyüyen bireyler, topluluk tarafından kabul edilme ve sosyal sorumlulukları yerine getirme gibi hedefler doğrultusunda bir kendilik rehberi oluşturabilir.
Bu kavram, Düzenleyici Odak Teorisi (Regulatory Focus Theory) ile de bağlantılıdır. Bu teori, insanların hedeflerine ulaşırken edim odaklı (promotion-focused) veya önlem odaklı (prevention-focused) yaklaşımlar geliştirdiğini öne sürer. Markus’un çalışmaları, bu yaklaşımların kültürel bağlamdan etkilendiğini göstermiştir. Örneğin, Batı kültürlerinde bireyler, risk almayı ve fırsatları değerlendirmeyi vurgulayan edim odaklı stratejilere yönelirken, Doğu Asya kültürlerinde bireyler, hata yapmaktan kaçınmayı ve sorumluluklarını yerine getirmeyi merkeze alan önlem odaklı stratejileri benimseyebilir. Bu çalışmalar, benlik ve kültür arasındaki karmaşık etkileşimleri anlamak açısından önemli bir katkı sunmuştur.
Bir yanıt bırakın