Elliot Aronson Kimdir? (Psikoloji)

Elliot Aronson, sosyal psikolojinin en etkili isimlerinden biri olarak kabul edilen, özellikle Jigsaw Öğrenme Tekniği ve bilişsel çelişki kuramına yaptığı katkılarla tanınan Amerikalı bir psikologdur. İnsan davranışlarını anlamaya yönelik çalışmalarıyla sosyal psikolojiye yön veren Aronson, bireylerin tutumlarını nasıl değiştirdiğini, ikna süreçlerini ve sosyal etkileşimleri derinlemesine incelemiştir. Eğitimde ayrımcılığı azaltmayı amaçlayan Jigsaw (Yap-Boz) Öğrenme Tekniği gibi uygulamalı yöntemler geliştirerek teorilerini gerçek dünya problemlerine uyarlamıştır. Bu yazıda, Aronson’un psikolojiye katkılarını ve en önemli kuramlarını ele alacağız.

Elliot Aronson

 

Aronson’un Jigsaw (Yap-Boz) Öğrenme Tekniği

Elliot Aronson’un geliştirdiği Jigsaw (Yap-Boz) Öğrenme Tekniği, eğitim ortamlarında iş birliğini artırmak ve önyargıları azaltmak amacıyla tasarlanmış bir öğretim yöntemidir. 1971 yılında, ABD’de ırksal ayrımcılığın hâlâ hissedildiği bir dönemde, Aronson ve ekibi bu yöntemi öğrenciler arasındaki rekabeti azaltmak ve daha kapsayıcı bir öğrenme ortamı yaratmak için geliştirmiştir. Jigsaw tekniği, geleneksel öğretim yöntemlerinden farklı olarak öğrencileri rekabet yerine iş birliğine teşvik eder ve her bireyin sürece aktif olarak katılmasını sağlar.

Bu yöntem, bir sınıfın küçük gruplara ayrılmasıyla başlar ve her gruptaki öğrencilere bir konunun belirli bir kısmı atanır. Öğrenciler, kendilerine verilen konuyu derinlemesine öğrenir ve daha sonra grup içinde diğer üyelerine öğretir. Böylece her öğrenci, hem kendi bölümünü anlamaktan hem de arkadaşlarının sunduğu bilgileri öğrenmekten sorumlu olur. Bu süreç, bir yapbozun parçalarının bir araya gelmesi gibi, konunun tümünü anlamalarına yardımcı olur. Öğrencilerin birbirlerinden öğrenmeleri, yalnızca akademik başarıyı artırmakla kalmaz, aynı zamanda empati geliştirmelerine ve farklı bakış açılarına daha açık olmalarına da katkı sağlar.

Araştırmalar, Jigsaw tekniğinin öğrenciler arasındaki sosyal bağları güçlendirdiğini ve özellikle farklı etnik kökenlerden gelen öğrenciler arasındaki önyargıları azalttığını göstermektedir. Aronson’un çalışmaları, bu yöntemin öğrencilerde akademik başarıyı artırmanın yanı sıra, özgüven ve iş birliği becerilerini geliştirdiğini de ortaya koymuştur. Geleneksel sınıf ortamlarında rekabet baskısı nedeniyle dışlanabilen veya kendini geri planda hisseden öğrenciler, bu teknik sayesinde öğrenme sürecine daha aktif bir şekilde katılma fırsatı bulur.

Günümüzde Jigsaw tekniği, yalnızca eğitim alanında değil, ekip çalışmasını gerektiren farklı sektörlerde de etkili bir yöntem olarak uygulanmaktadır. Özellikle grup dinamiklerinin önemli olduğu iş yerlerinde ve çeşitli eğitim programlarında bu yöntemin kullanımı yaygındır. Aronson’un geliştirdiği bu model, bireyler arasındaki iş birliğini ve karşılıklı bağımlılığı teşvik ederek, daha kapsayıcı ve demokratik bir öğrenme ortamı yaratmanın önemini vurgulamaktadır.

Aronson Cazibe Yasası (Gain-Loss Theory of Attraction)

Elliot Aronson ve Darwyn Linder tarafından ortaya atılan Cazibe Yasası (Gain-Loss Theory of Attraction), insanların başkalarına yönelik duygularının sabit olmadığını, karşı tarafın davranışlarındaki değişikliklere bağlı olarak artabileceğini veya azalabileceğini öne sürer. Bu teoriye göre, bir kişinin bize olan tutumunda pozitif bir değişiklik gözlemlediğimizde (örneğin, başlangıçta mesafeli veya ilgisizken zamanla daha sıcak ve ilgili hale gelmesi), ona duyduğumuz cazibe ve beğeni düzeyi, baştan beri olumlu davranan birine kıyasla daha fazla artar. Benzer şekilde, tam tersi bir durum gerçekleştiğinde, yani bir kişi başlangıçta sıcak ve ilgili davranıp zamanla ilgisini kaybettiğinde, ona duyduğumuz cazibe ve sempati, başlangıçtan itibaren olumsuz davranan birine göre daha büyük bir düşüş gösterir.

Aronson’un bu teorisi, bireyler arası ilişkilerde değişimin etkisini vurgulayarak insanların sosyal etkileşimlerini nasıl algıladıklarını anlamamıza yardımcı olur. Örneğin, bir kişinin bizi sürekli övmesi veya olumlu davranışlar sergilemesi, cazip gelse de zamanla sıradanlaşabilir. Ancak başta olumsuz bir tutum sergileyen birinin zaman içinde daha sıcak ve samimi hale gelmesi, onun bizim gözümüzde daha cazip hale gelmesine yol açabilir. Bu durum, insanların ilişkilerinde neden bazen “zorlu” veya “ulaşılması güç” görünen bireyleri daha çekici bulduğunu açıklamaya yardımcı olur.

Bu teori romantik ilişkilerden iş hayatındaki etkileşimlere kadar birçok alanda geçerliliğini korumaktadır. Özellikle, insanların sosyal ilişkilerde karşı tarafın tutumundaki değişikliklere duyarlı olduğunu ve ilk izlenimlerin her zaman belirleyici olmadığını ortaya koyması açısından önemlidir.

Aronson’un Tutum Değişimi ve İkna Süreçleri Üzerine Çalışmaları

Elliot Aronson, insanların nasıl ikna olduğunu ve tutumlarının nasıl değiştiğini anlamaya yönelik önemli çalışmalar yapmıştır. Özellikle bilişsel çelişki kuramı çerçevesinde ele aldığı tutum değişimi süreçleri, bireylerin düşünceleri ile davranışları arasındaki tutarsızlıkları gidermek için nasıl psikolojik stratejiler geliştirdiğini açıklamaktadır. Aronson, bireylerin kendilerini tutarlı görmek istediklerini ve bu nedenle inançlarıyla çelişen bir davranış sergilediklerinde rahatsızlık duyduklarını ileri sürmüştür. Bu rahatsızlık hissini (bilişsel çelişkiyi) azaltmak için ya davranışlarını değiştirirler ya da düşüncelerini yeniden yapılandırarak bu çelişkiyi mantıklı hale getirmeye çalışırlar.

İkna süreçlerine yönelik çalışmaları, mesajın içeriği kadar kaynağın güvenilirliğinin, mesajın sunuluş biçiminin ve alıcının özelliklerinin de büyük rol oynadığını göstermiştir. Aronson’a göre, bir kişi, tutum değişikliğine en açık olduğu an, mevcut inançlarını sorguladığı ve bilişsel çelişki yaşadığı anlardır. Bu nedenle, etkili bir ikna stratejisi geliştirmek isteyen bireyler veya kurumlar, hedef kitlenin düşünce süreçlerini dikkate almalı ve onları kendi argümanlarını içselleştirmeye yönlendirmelidir. Özellikle düşük tehdit düzeyindeki mesajların, bireylerin direnç göstermeden tutumlarını değiştirmesine daha fazla yardımcı olduğu görülmüştür.

Aronson’un çalışmaları, yalnızca akademik dünyada değil, reklamcılık, politika ve halkla ilişkiler gibi alanlarda da büyük yankı uyandırmıştır. Tutum değişikliğinin arkasındaki psikolojik mekanizmalar anlaşıldığında, bireylerin karar verme süreçlerine daha etkili bir şekilde yön verilebileceği ortaya konmuştur. Bu çalışmalar, insanların neden bazı mesajlara daha açık olduklarını ve ikna edici bir argümanın nasıl yapılandırılması gerektiğini anlamamıza yardımcı olmaktadır.

Deniz Şavkay hakkında 129 makale
Psikoloji bölümündeki Yüksek Lisans eğitimimi Polonya'daki SWPS Üniversitesi'nde tamamladım. Sosyal Psikoloji alanına çok ilgi duyuyorum ve bildiklerimi paylaşmak amacıyla yazılar yazıyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*