Albert Bandura Kimdir? (Psikoloji)

Albert Bandura, psikoloji alanında devrim niteliğinde katkılar yapmış ve özellikle davranışın öğrenilme süreçlerini açıklayan kuramlarıyla tanınan bir psikologdur. Sosyal öğrenme teorisi (social learning theory) ve öz yeterlilik (self-efficacy) kavramlarıyla bireylerin çevrelerinden nasıl etkilendiğini, gözlem ve modelleme yoluyla nasıl yeni davranışlar öğrendiğini açıklamıştır. Özellikle Bobo Bebek Deneyi ile agresif davranışların sosyal öğrenme yoluyla nasıl aktarıldığını göstermiş ve psikoloji tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Bu yazıda, Bandura’nın temel teorilerini ve çalışmalarını daha yakından inceleyeceğiz.

albert bandura

 

Bandura Sosyal Öğrenme Kuramı

Albert Bandura’nın en önemli katkılarından biri Sosyal Öğrenme Kuramıdır (Social Learning Theory). Bu kuram, insanların yalnızca doğrudan deneyimleyerek değil, başkalarını gözlemleyerek de yeni davranışlar öğrendiğini öne sürer. Bandura’ya göre öğrenme, çevredeki modellerin (ebeveynler, öğretmenler, arkadaşlar, medya figürleri vb.) davranışlarını izleyerek gerçekleşir. Bireyler, bu modellerin davranışlarını gözlemleyip taklit edebilir ve zamanla kendi davranışlarını bu gözlemler doğrultusunda şekillendirebilir.

Bu kuram, klasik davranışçı yaklaşımların aksine öğrenmeyi yalnızca ödül ve ceza mekanizmalarına bağlamaz. Bandura, insanların pasif alıcılar olmadığını, öğrenme sürecinde aktif rol oynadığını savunur. Özellikle modelleme, pekiştirme ve öz düzenleme gibi süreçlerin öğrenmede önemli olduğunu vurgular. Örneğin, bir çocuk bir yetişkinin saldırgan bir davranış sergilediğini gözlemlediğinde, doğrudan deneyimlemese bile bu davranışı öğrenebilir ve benzer bir durumda kendisi de uygulayabilir. Bu kuram, özellikle çocuk gelişimi, eğitim ve medya etkileri gibi alanlarda büyük yankı uyandırmıştır.

Sosyal öğrenme kuramı, bireylerin çevresel faktörlerle sürekli bir etkileşim içinde olduğunu ve öğrenme sürecinin sadece içsel değil, dışsal faktörlerden de büyük ölçüde etkilendiğini ortaya koymuştur. Bandura’nın ünlü Bobo Bebek Deneyi, bu kuramın en güçlü kanıtlarından biri olarak kabul edilir ve agresif davranışların modelleme yoluyla öğrenilebileceğini göstermiştir. Bu bulgular, eğitimin ve toplumsal normların birey üzerindeki etkisini anlamada önemli bir temel oluşturmuştur.

Bandura – Bobo Bebek Deneyi (Bobo Doll)

Albert Bandura’nın sosyal öğrenme kuramını destekleyen en ünlü çalışmalardan biri Bobo Bebek Deneyidir. 1961 yılında gerçekleştirilen bu deney, çocukların saldırgan davranışları modelleme yoluyla öğrenip öğrenmediğini test etmeyi amaçlamıştır. Bandura ve ekibi, 3 ila 6 yaş arasındaki çocukları üç gruba ayırarak her birine farklı bir model sunmuştur. Birinci gruptaki çocuklara, yetişkin bir modelin şişme bir oyuncak bebek (Bobo bebek) üzerinde saldırgan davranışlar sergilediği sahneler izletilmiş; ikinci grup ise sakin ve şiddet içermeyen bir model gözlemlemiştir. Üçüncü grup ise hiçbir model görmeden doğrudan oyuncaklarla oynamaya bırakılmıştır.

Deneyin sonuçları, saldırgan modeli izleyen çocukların, modelin davranışlarını taklit etme eğiliminde olduğunu ve hatta bazılarının daha da agresif davranışlar sergilediğini göstermiştir. Buna karşılık, sakin bir model gözlemleyen çocuklar daha az saldırganlık göstermiştir. Bu bulgu, agresif davranışların doğrudan pekiştirilmeden, sadece gözlem yoluyla öğrenilebileceğini ortaya koymuştur. Bandura, bu deneyle, çocukların çevresel faktörlerden güçlü bir şekilde etkilendiğini ve medyada gördükleri şiddetin bile davranışlarını şekillendirebileceğini ileri sürmüştür.

Bobo Bebek Deneyi, psikoloji alanında büyük yankı uyandırmış ve medya, eğitim ve ebeveynlik yaklaşımlarına dair önemli tartışmaların önünü açmıştır. Bandura’nın bu çalışması, televizyon, video oyunları ve diğer medya içeriklerindeki şiddetin çocuklar üzerindeki etkisini inceleyen birçok araştırmaya ilham kaynağı olmuştur. Deney, bireylerin yalnızca ödül veya ceza yoluyla değil, sosyal ortamlarındaki modellerden de öğrenebileceğini göstererek, sosyal öğrenme kuramının en güçlü kanıtlarından biri haline gelmiştir.

Gözlem Yoluyla Öğrenme

Albert Bandura’nın sosyal öğrenme kuramının temel taşlarından biri gözlem yoluyla öğrenmedir. Bu kavram, bireylerin başkalarının davranışlarını izleyerek yeni beceriler kazandığını ve belirli durumlara nasıl tepki vereceğini öğrendiğini ifade eder. İnsanlar, çevrelerindeki modelleri gözlemleyerek hangi davranışların ödüllendirildiğini veya cezalandırıldığını fark eder ve kendi davranışlarını buna göre şekillendirir. Örneğin, bir çocuk ebeveyninin nazik davrandığını ve bunun sonucunda olumlu geri bildirim aldığını gözlemler ve benzer durumlarda nazik davranmayı öğrenebilir.

Gözlem yoluyla öğrenme sürecinde dört temel aşama bulunur: dikkat, hatırlama, yeniden üretme ve motivasyon. Öncelikle birey, modelin davranışına dikkat etmeli, ardından bu bilgiyi zihninde saklamalıdır. Daha sonra, uygun bir durumda bu davranışı taklit edebilmesi için fiziksel ve bilişsel yeteneklere sahip olması gerekir. Son aşama ise motivasyondur; bireyin davranışı sergilemesi için bir teşvik veya ödül beklentisi bulunmalıdır. Bandura’ya göre insanlar sadece gözlem yaparak değil, aynı zamanda sonuçları değerlendirerek de öğrenir. Bu süreç, özellikle çocukların ve gençlerin medya, sosyal çevre ve aile aracılığıyla nasıl etkilendiğini anlamak için önemli bir çerçeve sunar.

Bandura Öz Yeterlik Teorisi

Albert Bandura’nın psikolojiye yaptığı en önemli katkılardan biri öz yeterlik (self-efficacy) kavramıdır. Öz yeterlik, bireyin belirli bir görevi veya durumu başarıyla yerine getirebileceğine dair inancıdır. Bandura’ya göre, insanların hedeflerine ulaşma ve zorlukların üstesinden gelme konusundaki motivasyonları büyük ölçüde öz yeterlik düzeyleriyle bağlantılıdır. Yüksek öz yeterliğe sahip bireyler, karşılaştıkları engelleri aşmak için daha fazla çaba sarf ederken, düşük öz yeterlik inancına sahip bireyler zorluklarla karşılaştıklarında çabuk pes edebilirler.

Öz yeterlik inancı dört temel kaynaktan beslenir: doğrudan deneyimler (başarı veya başarısızlık), dolaylı deneyimler (başkalarını gözlemleme), sosyal ikna (geri bildirim ve teşvik) ve duygusal/bedensel durum (stres ve kaygı düzeyi). Örneğin, bir öğrenci geçmişte bir sınavda başarılı olduysa, benzer sınavlarda başarılı olabileceğine dair öz yeterlik inancı gelişebilir. Bunun yanı sıra, başkalarının başarılarını gözlemlemek veya cesaretlendirici geri bildirimler almak da öz yeterliği artırabilir.

Bandura’nın öz yeterlik teorisi, eğitim, spor, iş hayatı ve kişisel gelişim gibi birçok alanda uygulanmaktadır. Eğitimde, öğretmenlerin öğrencilere başarı hissi yaşatması ve onların kendi yeteneklerine güvenmelerini sağlaması, akademik başarıyı artırmada kritik bir rol oynar. Benzer şekilde, psikolojik danışmanlık ve terapi süreçlerinde de bireylerin öz yeterlik inançlarını güçlendirmek, kaygılarını azaltmak ve hedeflerine ulaşmalarını sağlamak için önemli bir stratejidir. Öz yeterlik kavramı, bireylerin yaşamları boyunca kendilerine duydukları güveni nasıl şekillendirdiğini anlamak açısından büyük bir öneme sahiptir.

Bandura ve Karşılıklı Belirleyicilik (Reciprocal Determinism)

Albert Bandura’nın sosyal öğrenme kuramının önemli bir bileşeni olan karşılıklı belirleyicilik (reciprocal determinism), bireyin davranışlarının yalnızca çevreden etkilenmediğini, aynı zamanda bireyin de çevresini şekillendirdiğini öne sürer. Geleneksel davranışçılık, insan davranışlarının çevresel faktörlerin bir sonucu olduğunu savunurken, Bandura bu yaklaşımı genişleterek bireyin de aktif bir rol oynadığını vurgulamıştır. Ona göre, davranış, bireyin düşünceleri (bilişsel süreçler) ve çevresi arasında sürekli bir etkileşim vardır.

Bu model üç temel bileşenden oluşur: birey (düşünceler, inançlar, biyolojik faktörler), davranış (bireyin gerçekleştirdiği eylemler) ve çevre (sosyal ve fiziksel koşullar). Örneğin, bir öğrenci matematik dersine karşı olumlu bir tutum geliştirdiğinde (bilişsel süreç), daha fazla çalışarak akademik başarısını artırabilir (davranış). Başarısı, öğretmenlerinden ve ailesinden aldığı olumlu geri bildirimleri artırarak (çevresel faktör), dersle ilgili motivasyonunu daha da güçlendirebilir. Böylece bireyin düşünceleri, çevresi ve davranışları birbirini sürekli etkileyerek bir döngü oluşturur.

Karşılıklı belirleyicilik kavramı, eğitimden iş hayatına, kişisel gelişimden klinik psikolojiye kadar birçok alanda uygulanmaktadır. Örneğin, bir kişi özgüven eksikliği nedeniyle sosyal ortamlardan kaçındığında, sosyal deneyim eksikliği bu özgüven eksikliğini daha da pekiştirebilir. Ancak, birey çevresindeki etkileşimlerini bilinçli olarak değiştirdiğinde (örneğin, yeni sosyal deneyimler kazanarak), bilişsel inançlarını da değiştirebilir ve davranışlarında olumlu bir dönüşüm sağlayabilir. Bandura’nın bu modeli, bireylerin sadece çevresel faktörlerin etkisi altında olmadığını, aynı zamanda kendi kaderlerini şekillendirebileceklerini göstererek psikolojide önemli bir paradigma değişikliği yaratmıştır.

Deniz Şavkay hakkında 148 makale
Psikoloji bölümündeki Yüksek Lisans eğitimimi Polonya'daki SWPS Üniversitesi'nde tamamladım. Sosyal Psikoloji alanına çok ilgi duyuyorum ve bildiklerimi paylaşmak amacıyla yazılar yazıyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*