Narsizm Üzerine ve Schreiber Vakası – Sigmund Freud (Kitap Özeti)

Sigmund Freud’un “On Narcissism: An Introduction” adlı eseri ilk olarak 1914 yılında yayımlanmıştır. Türkçeye “Narsizm Üzerine ve Schreiber Vakası” olarak çevrilen bu çalışma, psikanaliz tarihinin dönüm noktalarından biridir. Freud, narsizm kavramını hem bireysel gelişim süreci hem de psikopatoloji bağlamında ele almış, aynı zamanda Daniel Paul Schreber’in ünlü vakası üzerinden kuramlarını somutlaştırmıştır. Kitap, narsizmin ruhsal yapılanmadaki rolünü tartışırken aynı zamanda Freud’un libido teorisinin genişlemesine de zemin hazırlamıştır.

Narsizm Üzerine ve Schreiber Vakası


Narsizm Kavramının Ortaya Çıkışı

Narsizm kavramı Freud’un çalışmalarıyla birlikte psikoloji literatüründe merkezi bir yer kazanmıştır. Narsizm, adını Yunan mitolojisindeki Narkissos’tan alır; kendi yansımasına âşık olan bu karakter, insanın kendine yönelttiği libidinal yatırımı sembolize eder. Freud’a göre narsizm, insan gelişiminde kaçınılmaz bir evredir. Çocuklukta gözlemlenen “ilksel narsizm”, bireyin tüm enerjisini kendi benliğine yöneltmesini ifade eder. Bu evre, sağlıklı gelişim için gerekli bir aşamadır. Ancak narsizmin sonraki yaşamda da yoğun bir şekilde varlığını sürdürmesi, psikopatolojilere zemin hazırlayabilir.


Freud’un Libido Kuramında Narsizm

Freud’un libido kuramı, başlangıçta cinsel dürtüler üzerinden şekillense de zamanla narsizm kavramı ile genişletilmiştir. Ona göre libido yalnızca dış nesnelere yönelmez, aynı zamanda benliğe de dönebilir. Bu durumda kişi, libidosunu kendi üzerine yatırarak narsistik bir durum geliştirir. Freud, narsizmi iki temel biçimde ele alır:

  1. Birincil (ilksel) narsizm – Çocukluk döneminde herkesin yaşadığı doğal bir evredir.

  2. İkincil narsizm – Daha sonraki yaşamda libido nesnelerden çekilip benliğe yöneldiğinde ortaya çıkar.

Bu ayrım, Freud’un psikozları anlamlandırmasında kilit bir rol oynamıştır. Özellikle ikincil narsizmin, dış dünyadan kopuş ve gerçeklik kaybı ile ilişkili olduğu vurgulanır.


Schreiber Vakası: Bir Psikozun Analizi

Freud’un narsizm kuramını geliştirmesinde en önemli örneklerden biri, Daniel Paul Schreber adlı Alman hukukçunun vakasıdır. Schreber, ilerleyen yaşlarında ağır bir psikoz (paranoya) geliştirmiş ve yaşadığı deneyimleri detaylı bir şekilde “Denkwürdigkeiten eines Nervenkranken” (Bir Sinir Hastasının Anıları) adlı kitabında aktarmıştır. Freud, Schreber’in bu yazdıklarını analiz ederek onun düşünsel sistemini çözümlemeye çalışmıştır.

Freud’a göre Schreber’in yaşadığı psikoz, bastırılan eşcinsel dürtülerin ve yoğun narsistik yatırımların bir sonucu olarak gelişmiştir. Nesne libidosunun benliğe geri çekilmesi, gerçeklikle bağın zayıflamasına ve büyüklenmeci sanrılara yol açmıştır. Schreber’in “Tanrı ile özel bir ilişkisi olduğu” yönündeki inancı, narsistik büyüklük fantezilerinin somut bir yansımasıdır.


Narsizm ve Psikoz İlişkisi

Freud’un bu çalışmada en önemli katkılarından biri, narsizm ile psikoz arasındaki bağlantıyı kurmasıdır. Ona göre nevrozlarda kişi, bastırılan dürtülerle mücadele ederken nesne ilişkileri bütünüyle yıkılmaz. Ancak psikozlarda durum farklıdır: libido nesnelerden çekilir ve tamamen benliğe yönelir. Bu da dış dünya ile bağın kopmasına neden olur. Schreber vakası bu tezin en güçlü kanıtı olarak değerlendirilir.


Narsizm ve Günlük Yaşam

Freud, narsizmi yalnızca patolojik bir durum olarak değil, aynı zamanda normal gelişimin ve gündelik yaşamın da bir parçası olarak ele almıştır. İnsanların kendilerine duydukları sevgi, özsaygı ve benlik idealleri, narsizmin sağlıklı yönlerini temsil eder. Ancak bu dengenin bozulması, aşırı özsevgiyi (grandiyöz narsizm) ya da özdeğer kaybını beraberinde getirebilir.

Narsizm ayrıca sanat, yaratıcılık ve liderlik gibi alanlarda da kendini gösterebilir. Büyük sanatçılar ve karizmatik liderler, genellikle güçlü narsistik yatırımlarını toplumsal üretime dönüştürebilen kişilerdir. Bu yönüyle narsizm, hem bireysel hem de kültürel düzeyde dönüştürücü bir güçtür.


Freud’un Narsizm Kuramına Getirdiği Yenilikler

“On Narcissism: An Introduction” yalnızca narsizm kavramını açıklamakla kalmamış, aynı zamanda psikanalitik kuramda birçok yeniliğin temelini atmıştır:

  • Benlik ideali kavramı: Freud, narsizmin gelişiminde “benlik ideali”nin önemini vurgulamıştır. Birey, çocuklukta yaşadığı mutlak özsevgi halini erişkinlikte sürdüremez, ancak bunun yerine benlik ideali geliştirerek kendi davranışlarını yönlendirir.

  • Psikanalizde narsistik nevrozlar: Freud, nevrozlar (örneğin histeri, obsesyon) ile psikozları birbirinden ayırırken narsizmin belirleyici rolüne dikkat çekmiştir.

  • Libidinal ekonomi anlayışı: Freud’un narsizm üzerine geliştirdiği görüşler, ruhsal enerjinin dağılımı ve kullanımı hakkındaki anlayışını daha kapsamlı hale getirmiştir.


Schreiber Vakası Üzerinden Klinik Çıkarımlar

Schreber’in yazıları Freud’a yalnızca bir klinik vaka sunmamış, aynı zamanda psikanalizin “hastanın kendi anlatısını dinleme” yaklaşımını da güçlendirmiştir. Freud, Schreber’in ifadelerini yorumlayarak, bilinçdışı süreçlerin ve narsistik yatırımların psikozlardaki işleyişini açığa çıkarmaya çalışmıştır.

Klinik açıdan bakıldığında bu vaka, psikozların yalnızca biyolojik bir bozukluk olarak değil, aynı zamanda psikanalitik açıdan da anlaşılabileceğini göstermiştir. Günümüzde bile Schreber vakası, psikiyatri ve psikanaliz literatüründe en çok tartışılan örneklerden biridir.


Günümüzde Freud’un Narsizm Kuramı

Freud’un narsizm üzerine geliştirdiği fikirler, psikanalizin ötesinde psikoloji, sosyoloji ve kültürel çalışmalar üzerinde de derin etkiler bırakmıştır. Modern psikolojide narsistik kişilik bozukluğu, Freud’un açtığı yoldan ilerleyerek tanımlanmış ve klinik çerçeveye oturtulmuştur. Ayrıca çağdaş toplumlarda bireyselliğin ve özsevgiyi vurgulayan kültürel değerlerin yükselişi, narsizm tartışmalarını yeniden gündeme taşımaktadır.

Freud’un “On Narcissism” metni, narsizmin yalnızca bireysel bir mesele olmadığını, aynı zamanda kültürel ve toplumsal bir fenomen olduğunu da ortaya koymaktadır. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte günümüzde narsizmin yeni biçimlerinin gözlemlenmesi, Freud’un teorilerinin güncelliğini koruduğunu göstermektedir.


Sonuç

Sigmund Freud’un 1914’te yayımlanan “On Narcissism: An Introduction” adlı eseri, psikanaliz tarihinin en etkili metinlerinden biridir. Türkçede “Narsizm Üzerine ve Schreiber Vakası” olarak bilinen bu çalışma, narsizmi hem gelişimsel bir evre hem de psikopatolojik bir olgu olarak tanımlar. Schreber vakası üzerinden yapılan analiz, narsizm ile psikoz arasındaki ilişkiyi somutlaştırırken, benlik ideali ve libidinal ekonomi gibi kavramlar psikanalitik kuramı zenginleştirmiştir.

Bugün hâlâ psikoloji literatüründe temel bir kaynak olarak kabul edilen bu eser, narsizmin bireysel, kültürel ve toplumsal boyutlarını anlamada yol gösterici olmaya devam etmektedir. Freud’un açtığı bu tartışma, yalnızca psikoloji değil, aynı zamanda modern toplumların kendini anlama biçimleri açısından da derin bir etkiye sahiptir.

Deniz Şavkay hakkında 196 makale
Psikoloji bölümündeki Yüksek Lisans eğitimimi Polonya'daki SWPS Üniversitesi'nde tamamladım. Sosyal Psikoloji alanına çok ilgi duyuyorum ve bildiklerimi paylaşmak amacıyla yazılar yazıyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*